3 Aralık 2010 Cuma

ATHENA Röportajı



ATHENA
Senden benden bizden dediler, Tam zamanı şimdi dediler, Her şey güzel olacak dediler, Yalan dediler ve uzun bir ara verdiler. Neyse ki arayı daha fazla açmadan bombanın pimini çektiler ve "Pis" albümüyle muhteşem bir geri dönüş yaptılar.Athena, geçtiğimiz haftalarda İzmir Boombox'ta kelimenin tam anlamıyla ortalığı yıkan bir konser verdi. Kendileriyle konser öncesi de eğlenceli bir röportaj gerçekleştirme imkanımız oldu...

Haber Eylül: Öncelikle İzmir’imize hoş geldiniz diyoruz. Sanırım çok sık gelmiyorsunuz. En son bizim okulumuzun Bahar Şenlikleri’nde geldiniz.
Athena: Evet, Vodafone turnesi kapsamında geldik. Çok da iyiydi. Ama onun öncesinde zaten biz üç buçuk, dört sene ortalıkta pek yoktuk. Bilinçli olarak…
Haber Eylül: Londra’daydınız sanırım. Değil mi?
Athena: Evet. Yani hem biraz ara verelim dedik ve sonra bir araya geldiğimizde de İngilizce bir şeyler düşündük. Onu yaparken Türkçe albüm oldu gibi böyle bir zaman geçti. O zaman içerisinde de özellikle konserleri az yapalım dedik.
Haber Eylül: Peki neden Londra? Şehir olarak tarzınıza daha yakın diye mi? Ve sanırım albümü de orada hazırlamışsınız…
Athena: Evet, büyük bir kısmını orada hazırladık. Londra olmasının sebebi bizim etkilendiğimiz müziğin ilk akımlarının tamamı oradan çıktığı için. Zaten 96 sonunda Londra’ya gittiğimizde bunu düşünmüştük. Müzik tarzı olarak İngiliz müzik tarzını kendimize çok yakın hissettik. Bizi daha iyi besleyeceğini düşündük. Onun dışında kişisel tercih…
Haber Eylül: Türkiye’de ska, punk denilen müziği herkese benimsettiniz. Artık teyzeler de sizi bilirken, amcalar da maçlarda sizinle coşar hale geldi
Athena: Aslında şöyle düşünmek lazım; mesela özellikle Alman punk gruplarında da var o. Belirli bir yaşa hitap etmek bir yerden sonra kısır döngüye girmeye başlıyor. Aslında o sizin ayarladığınız bir şey değil. Yaptığınız müziğin içine kimi davet ediyorsanız onun içinde kendini buluyor. Londra konusuna tekrar dönmek gerekirse de; beslendiğimiz grupların hepsi zaten İngiliz. Yani Amerikalı müzik karakteri ve İngiliz müzik karakteri arasında zaten çok sivri farklar var. Belki de Amerikalıları plastik, İngilizleri daha gerçekçi bulduğumuz içindir.
Haber Eylül: Pis albümünüze gelince, şarkıların hepsi birbirinden güzel olmuş. Özellikle albüme adını veren “Pis” şarkısı biraz mazoşist bir şarkı, Neden?
Athena: Yani öyle bir şey yaşandığı için yazılmıştır. Zaten yaşamadığınız şeyleri yazdığınızda çok sahte duruyor. Şarkıyı da o tip bir ilişki yaşayıp söylediğin zaman da yerine gidiyor ki herkes aynı şeyi söylüyor. Çünkü aşkın o türlüsü de var, daha duygusalı da var. Zaten şarkı yapmak, o şarkıyı melodisiyle, sözleriyle bütünüyle çıkarmaktır, belirli bir parçasını sokup çıkarmak değildir. Şarkıyı öyle yaptıktan sonra da o böyle beliriveriyor. Pis şarkısının albüme ismini vermesinin sebebi de; albümün genel dominant yapısını yansıtıyor olmasıydı. Bir de o parçanın özelliği; iki ayrı karakterden oluşuyor. Bi anda çok daha duygusal, depresif bir şeyler söylüyor öbür tarafta patlıyor, ona isyan ediyor. Yani aşkın da bir tarafı böyle bazen… Bu şarkıda duygunun yoğunluğundan bahsediyor. Aşk başlı başına ruh hastası bir şey zaten… Bu şarkın aşkın bu yönünü anlatıyor. Hatta Dalga’ya bakarsanız (albümdeki ikinci parça) o da farklı türlü aşkı ifade ediyor.
Haber Eylül: Sert müzik yapan grupların coşturmak, isyan ettirmek dışında hep bir tane de duygusal şarkıları var. Sizin o şarkınız “Yalan”dı. Bu albüm sanırım “Dert” ve “Hazırla Beni” galiba
Athena: Evet. O şarkılar daha kendi içinde… Onlar da anlatım olarak kendi karakterlerini, sözleri ve melodileriyle birlikte oluşturuyorlar. Zaten üçüncü klip için adaylardan biri “Dert”.
Haber Eylül: Bunu sitenizde oylamaya mı sundunuz?
Athena: Hayır. Plak şirketiyle ve menajerimizle toplantı yapıp karar vereceğiz. Stratejiyle alakalı…
Haber Eylül: Peki Nirvana’nın "Breed "şarkısını çok güzel coverladınız, çok sevildi. İnsanlar yabancılık çekmedi, çok sertmiş bu şarkı demedi ve sadece sert müzik dinleyen insanlara değil her tarz müzik dinleyen birçok insana hitap etti
Athena: O mainstream yapı ilk baştan beri müziğin içinde vardı. Bizim de etkilendiğimiz ve dinlediğimiz birçok grup mainstream olduğu için bizim de kendi müzik çizgimizde kendi kendine belirmiş oluyor. Hiçbirini planlayarak yapmıyorsunuz. Böyle olduğu için de çok doğal çıkıyor.
Haber Eylül: Bu arada şenliklere geldiğinizde Zafer Peker’in “Diyemedim” şarkısını söylemiştiniz. Arabesk bir şarkıyı bas ve davulla alt yapısı aynı olarak söylediniz, çok farklı ve güzeldi
Athena: O şarkıyı biz çocukluğumuzdan beri çalıp söylediğimiz için spontane gelişti. Klip sırasında o şarkıyı çalarken “Hadi bunu neden konserlerde çalmıyoruz?” dedik ve öyle çalmaya başladık. Bu dikkatimizi, ilgimizi çeken herhangi türde bir şey olabilir. Zafer Peker de onlardan biriydi.
Haber Eylül: Türkiye’de rock grupları genelde cover yapıp tutunmayı tercih ediyor ve siz bunu tercih etmeyen nadir gruplardansınız
Athena: Bizim ilk albümümüzde “Tarlaya ektim soğan” vardı. Normal bir anlayışta cover yapmak sıkıcı oluyor. O cover’ı biraz daha karakterize ettiğimiz zaman daha keyifli ve daha alternatif bir şeyler çıkıyor.
Haber Eylül: Peki tekrar yabancı parçaların coverları olacak mı albümlerinizde?
Athena: Şu an için gündem de yok ama hissedersek yaparız tabi…
Haber Eylül: Siz sürekli davulcunuzu ve basçınızı değiştirip duruyorsunuz. Bunun nedeni üçüncü ve dördüncü kardeşlerinizin olmaması mı yoksa? J
Athena: Evet çok doğru, aynen öyleJ Biz, ilk iki albüm dönemindeki arkadaşlar ayrıldıktan sonra istikrarlı bir şey oturtmaya çalıştık. Şöyle bir durum var; bu yola çoktan koyulduğunuz zaman size sonradan katılan insanlar için zor oluyor biraz. Bizim bunu anlamamız biraz zaman aldı. Şu anda serbest bıraktık bu durumu. Uygun bulduğumuz anlaşabildiğimiz arkadaşlarımızla sahnede çalıyoruz. Tabi her zaman umudumuz onlarla çok uzun süre çalmak.
Haber Eylül: Sürekli değiştirmek daha çok uyum problemi yaratmıyor mu?
Athena: Zor oluyor tabi. Ama bir şekilde alıştık biz buna. Besteleri, sözlerini ve biz zaten beraber yapıyoruz. O sorun olmuyor.
Haber Eylül: Bir de bu albümünüzü iki aşamalı yapmışsınız sanırım… Bu aşama nasıl oldu? İçinize mi sinmedi? Ya da bir takım eksiklikleri mi oldu?
Athena: Ben asker dönüşü Londra’ya gittiğimde (Hakan), Gökhan orada her şeyi hazırlamıştı ve beraber çalışmaya koyulduk. Ucu açık besteler yapıyorduk. Aklımıza gelen, uygun bulduğumuz şeyleri kaydediyorduk ve iki sene geçtikten sonra çok fazla şey biriktiğini fark ettik. Baktık ki Türkçe albüm için çok iyi materyaller var. Albüm çıkmayalı da uzun bir zaman olmuşken ve Türkiye’de albüm yapmayı da özlemişken dönmeye karar verdik. Döndüğümüz zaman provalardaki ekipte Alper Sönmez ve davulda Doğaç Titiz vardı ve onlarla çalışmaya başladık. Altı ay kadar çok yoğun bir çalışma dönemi geçirdik. Londra’da yaptığımız şeyleri grup müziğine döktük. Onu dökerken başka şeyler çıktı, başka şeyler kattık. Dört ay sonra baktığımız da elimizde on iki tane parça vardı ama o biten parçalarda yüzde yüz içimize sinmemişti. İlk iki albümdeki bütünlüğü hissetmek istiyorduk. Çünkü Us, Athena ve İt albümlerinin ruh halinden uzak bir şekilde bu albümü hazırladık. Dolayısıyla onu tekrar gözden geçirdiğimizde biz bunu durduralım, tamamen içimize sinsin dedik ve iki ay çalışmalara ara verdik. O sırada Bodruma gittik, sonbahardı. Hatta “Dert” ve “Hazırla Beni” orada çıktı. Bodrum aşamasından sonra Alper Sönmez’in evinde son bir toparlama dönemine girdik.
Haber Eylül: Amerika savaşı sırasında Kral TV müzik ödülleri töreninde bir protestonuz oldu, “Savaş’a Hiç Gerek Yok” albümünde de yer aldınız ve en son Haydarpaşa’nın yanmasıyla ilgili de yorumlarınız oldu
Athena: Özellikle İstanbul değil, Türkiye’de tarihi dokunun yok edilmesi önlenmeli. Biraz da buraya dikkat çekelim diye yapmıyoruz bu protestoyu. Bu akşam konser vereceğimiz bu bina da tarihi. Yani yaşıyor, nefes alıyorlar bence ve bunların korunması lazım. Bunlar bizim tarihimizi anlatıyor. İnsanlar bizim ülkemize bunları da görmeye geliyorlar.
Haber Eylül: Peki bununla ilgili bir proje var mı?
Athena: Valla yapacağız bir şeyler yoksa taşmak üzere… Gereken desteği vermeye hazırız biz.
Haber Eylül: Eurovizyon başarınıza gelirsek eğer, size bir artısı oldu mu?
Athena: Olmaz olur mu? Mesela Avrupa’da özellikle Londra’da, Almanya’da gittiğimiz her yerde herkes biliyor.
Haber Eylül: Dezavantajı oldu mu?
Athena: O da oldu tabi. Sonuçta ne yapmak istediğinize bağlı… Kimi anlayışa göre, “Eğer çok fazla göz önünde görünmeyeyim, ben alttan alttan kendi işimi halledeyim” diyorsanız orası çok yanlış bir yer sizin için. Ama ben müziğimi mümkün olduğunca her insanla paylaşmak, bütün ülkelerle paylaşmak istiyorum diyorsanız, orası doğru bir yer ve doğru bir iş.
Haber Eylül: Eurovizyon’dan sonra çok fazla gündemde kalmadınız, bu sizin tercihiniz miydi?
Athena: Evet. Bu bizim şahsi tercihimizdi. Çok yoğun süreç atlattıktan sonra biraz geri çekilmek daha mantıklı oldu. Onun üstüne gidip, oradan oynamak yerine çekilmek daha iyi oldu.
Haber Eylül: Son klibiniz “Arsın Gönül” de birçok ünlü bulunuyor ve inanılmaz eğlenceli olmuş. Çevreden de duyduğumuz kadarıyla birçok insan “Ya bu isimleri nasıl bir araya getirmişler?” diye merak ediyor. Bunu biraz açıklayabilir misiniz?
Athena: Klipte oynayanlar da, çekenler de hepsi arkadaşlarımız, Erol Günaydın dahil. O yüzden hem samimi hem de rahat geçti. Herkesten hissettikleri gibi davranmalarını, doğal olmalarını istedik. Böyle oldu. Aslında daha da eksik birçok kişi zamanını uyduramadı vs. ama sonuç bizi de tatmin etti.
Haber Eylül: Birçok üniversitede olduğu gibi bizim okulumuzda da müzikle uğraşan amatör gruplar var. Bu insanların sevdiği, yapmak istediği tarzda müzik yapan bir grup olarak; bu işi profesyonel anlamda yapmak isteyenlere ne gibi tavsiyeler verebilirsiniz? Rock’n Dark, Miller Music Factory gibi bazı yarışmalar öncü olabilir mi? Ya da azimle plak şirketlerinin kapılarını mı aşındırsınlar?
Athena: Dediğin gibi yarışmalar güzel şeyler katar kesinlikle. Bizim zamanımızdan farklı olarak onların jenerasyonunda internet gibi bir ortam var. Bunun avantajlarından yararlanmak bir yoldur. Eskiden dediğin gibi plak şirketlerinin kapılarını aşındırmak gerekiyordu. Hatta biz de öyle bir dönemden geçmiştik. Ama artık web sayfanız varsa ya da Myspace, Facebook vs. gibi ortamlarda bir kitle oluşturma imkanı olabiliyor. Ayrıca ne olursa olsun her şeyden önce çok çalmak ve paylaşmak gerekiyor. Bu da bar konserleri ya da programları olabilir. İlk başta insanlara istediklerinde size kolayca ulaşıp, dinleyebilecekleri ya da dinlettirebilecekleri mekanlarda konser sunabilirsiniz.
Haber Eylül: Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz ve İzmir’e daha sık bekleriz.
Hazırlayanlar:  Seda ATICI,Melike GÜR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder