19 Kasım 2010 Cuma

Bedük Röportajı


Şaşırtan, Güldüren, Eğlendiren Bir Adam

Katıldığı "Yok Böyle Dans" yarışmasında da farklılığını gösteren Bedük, yoğun çalışma temposuna rağmen uzun bir aradan sonra İzmir'de dinleyicilerine "doping" etkisi yaratan bir konser yaşattı. Konser öncesinde gerçekleştirdiğimiz röportajı umarım keyifle okursunuz.



Haber Eylül: Öncelikle hoş geldiniz ve bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Twitter’da son olarak annenizin pilavını yediğinizi paylaşmışsınız, afiyet olsun. Anneniz İstanbul’da mı, İzmir’de mi yaşıyor?
Bedük: Teşekkürler. Annem, babam İzmir’de yaşıyor. Anne tarafım İzmirli hatta Bornovalı.
Haber Eylül: Biz sizi aslen Ankaralı olarak biliyorduk.
Bedük: Ben Ankara doğumluyum. Babamın işi için Ankara’daydık, bütün eğitim hayatım Ankara’da geçti. Ablam ve ben üniversiteden sonra İstanbul’a gidince, babam da işini İzmir’e kaydırdı. Annemle beraber İzmir’e taşındılar.
Haber Eylül: Eğitim hayatınız baya başarılıymış. Önce Fen Lisesi ardından Bilkent Üniversitesi Burslu Grafik Tasarımı Bölümü ardından da İstanbul’da bir reklam ajansı ve bunların ardından müzik… Neden?
Bedük: Neden müzik sorusunu bu kadar düzelterek soran ilk defa görüyorum. Ne alaka diyorsunuz değil mi? Ben hayatta 'title’ın önemli olmadığını düşünenlerdenim. Başındaki şu işi yapıyorsun titinden daha ziyade kafana koyduğun işi yapıp rahat uyumak ve huzur önemli ve istediğin işi yapıyor olmak önemli benim için. Aslında baktığınızda büyüklerimizin dediği: “Kolunda altın bileziğin olsun oğlum, sonra sen istediğini yap.” düşüncesini de yapmış oldum. Müzik işi rayına oturana kadar zaten yaptığım işi bırakmamıştım. Kendi reklam ajansımı da kurmuştum. Çünkü bende başkasının altında çalışmaktansa kendi işimi kurarım ne olacaksa bana olsun zihniyeti oluşmuştu.
Haber Eylül: Sanırım bu durum her işte olduğu gibi albümlerinizde de aynı şekilde.
Bedük: Evet. Müzik işi güzel gidince reklam ajansımı kapattım. Artık grafik tasarımlarımı kendi albümlerimde yapıyorum. Albüm kapaklarımı, posterleri kendim yapıyorum. Bu şekilde her şey aynı kafadan çıkmış oluyor. Zaten okurken de müzik yapıyordum. 15 yaşından beri müzikle uğraşıyorum.
Haber Eylül: Ama sanırım o dönemlerde yaptığınız müzik rock kökenliymiş. Ankara’nın böyle bir özelliği var galiba, birçok rock grubunun temelleri orada atılıyor.
Bedük: Evet. Ankara her türlü adamı besliyor. Orada grup kurduğun zaman müzik yapmak için kuruyorsun çünkü hemen albüm çıkaramayacağını biliyorsun. Ama artık rock müzik daha popüler olduğu için rock albümü çıkarmak daha kolay oluyor. Bizim zamanımızda böyle değildi. Hadi müzik yapalım diye grup kurardık. İstanbul’daki gruplarda ise grup kurdum bir sene sonra albüm çıkaramazsak grup dağılır düşüncesi var. Ama Ankara’da grubunu kuruyorsun, müziğini yapıyorsun, sahnede yapacağın bütün hataları orada yapıyorsun, en kötü sahnelerini de en iyi performansını da o sahnede yapmış oluyorsun. Bu sayede öğrenmiş oluyorsun. Çok fazla yapacak bir şeyin olamadığı için de arkadaşlarınla takılıyorsun, iyi müzik dinliyorsun kısacası kendini dolduruyorsun. İstanbul’a geldiğin zaman da bu doluluk dışarı çıkıyor.
Haber Eylül: Bir röportajınızda: “ 4- 5 kişiyi kendi isteklerim uğruna peşimde sürüklemektense kendi istediğim yönde gitmeyi yeğlerim” demişsiniz.
Bedük: Evet. Ankara’dayken en son Porselen grubumuz vardı ama dağılmaya başlamıştık yavaş yavaş. E ben de gruptaki 5 kişiyi, ayrı ayrı 5 hayatı peşimden sürükleyemezdim. Bu yüzden ben de kendi yoluma devam ederim dedim. Ama mesela o gruptan olan, benim çocukluk arkadaşım Emrah Yıldırım şu an benimle davul çalıyor.
Haber Eylül: Peki rock müzikten; funk, elektronik müziğe geçiş yapmışsınız. Neden?
Bedük: O da bir anda geçiş olmadı aslında. Nasıl ki 16 yaşındaki sen ile 23 yaşındaki sen arasında fark varsa dinlediğin müzikler de yaptığın müzikler de değişiyor. Bu bir geçiş dönemi. Tabi ki benimde 17 yaşımda dinlediğim müzikle şimdi dinlediğim müzik aynı değil. Yine sert müzik dinliyorum ama yaptığım müzik kişiliğime, kıyafetime yansıyor.
Haber Eylül: Görünüyorki sizde fazlasıyla değişim olmuş
Bedük: Evet. O dönemlerde çok farklıydım. Sarı saçla bile dolaştım. Saç belimde olduğu zamanda oldu. Dökülmeseydi kestirmezdim zaten. Benden önce bir sürü popçu vardı kel, bandana falan takıyorlardı. Şimdi bak, her taraf kel herif dolu. Geçen disko kralını seyrediyorum kel bir adam gördüm “a ben miyim yoksa” dedim. Canlı yayın, baktım başka biriymiş. Kıyafete kadar aynı yani.
Haber Eylül: Aslında yaptığınız şey baya riskli. Sonuçta birçok sanatçı farklı müzik yapmayı denedi ama sonunda özlerine, pop müziğe, geri döndüler. Aynı çizgide kalmak sizin için zor olmalı.
Bedük: Sevdiğin şeyi yapmaksa amacın, şöhret olmak değilse, çok satmak, çok para kazanmak değilse niye değiştiresin ki kendini. Doğal yollarla, kendi kendine gelişiyorsun. Yoksa bu tutmadı şimdi bunu yapalım; yok bu da tutmadı şunu yapalım demek daha çok domates satmaya benzer.
Haber Eylül: Sizin bir de şöyle bir artınız var: Sizi ilk dinleyen gerek klibinizden gerekse akıcı İngilizcenizden önce yabancı olduğunuzu düşünüyor. Sonrasında da “a Türk’müş” diye şaşırıyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Bedük: Bu sanırım bizim bir hastalığımız Türk milleti olarak. Kaliteli şeyleri yabancı sanmak, ya da bizden böyle kaliteli şeyler çıkmaz diye düşünmek. Örneğin bir dükkân açarken bile onun ismini yabancı koyuyoruz ki kaliteli sanılsın. Sırf bu yüzden Bedük isminden taviz vermedim “ü” ler olduğu gibi kaldı. Çünkü bu benim soyadım. Ben yabancı olmaya çalışmıyorum sadece yabancı dilde şarkı söylüyorum. Yabancı dilde düzgün, kaliteli bir şey yaptığın zaman da bizdeki hastalık dolayısıyla insanlar hemen yabancı zannediyorlar.
Haber Eylül: Hemen ardından da Grammy, Eurovision soruları geliyor olmalı?
Bedük: Evet. Türkiye’de ne yapmak istiyorsun gibi sorular değil de Avrupa’da Amerika’da ne yapmak istiyorsun gibi sorular geliyor.
Haber Eylül: Farklı bir konuya girmiş olacağız ama evlisiniz, çocuğunuz var ve bu işi yapıyorsunuz. Nasıl yürütüyorsunuz? İnsanlar ünlü olduktan sonra farklı yollara sapabiliyorlar.
Bedük: Önce araba sonra eş değiştirir diyorsun yani. Biz eşimle beraber iş yapıyoruz. O benim menajerliğimi yapıyor. Stüdyo evimizin üst katında yani sürekli evdeyiz. Bildiğin aile şirketi gibiyiz. Bunu yapmak için ekstra çaba sarf etmene gerek yok ki… Bundan kaçmıyorum ki ben idare etmek zorunda kalayım o yüzden gayet mutluyuz.
Haber Eylül: Peki Yok Böyle Bir Dans’ta yarışıyorsunuz. Bu nasıl oldu?
Bedük: Acun aradı beni ve bu teklifi getirdi. En başta çekincelerim vardı. Klasik çekinceler tabi… Emin değildim böyle bir şeyin içinde yer almak istemekten. Sonrasında oturduk konuştuk. Meselenin öncelikle hayır işi olduğunu anlattı ve daha önceki formatlardan farklı olup, çok daha kaliteli kadro kuracağını, daha önce böyle şeyler yapmayan insanların evet dediğini söyledi. En önemlisi ben ne istersem, benim doğrularımın onun doğruları olduğunu söyledi ve bu iş düzgün bir şekilde, yurt dışında nasıl yapılıyorsa öyle yapmak istediğini söyledi. Bana da gayet mantıklı geldi. Entertaintment’ın Türkçesi yok. Yani ben bir eğlendiriciyim. Buna showman deniyor Türkiye’de. Bale yapmıyorum, klasik müzik, aryalar söylemiyorum, dans müziği yapıyorum ve eğlendiriyorum bu da onun bir parçası. Bence güzel bir şey… Kalkıp bir de tango yapıyorum orada. Hatta bu tangoyu White Stripes ile yapıyorum. Üstelik dansla ilgili hiçbir geçmişim yok benim. Düşe kalka yapıyorum biraz ama olsun. Bir de 3 tane adam var. 3’ü de sporcu: biri futbolcu, biri yüzücü, ötekisi sörfçü yanlarında baya iri kalıyorum ben. Ama oraya eğlenmeye gidiyorum. Bu hayırlı işe de katkım olursa ne mutlu bana.
Haber Eylül: Sizin danslarınız diğerlerinin yanı sıra daha tiyatral oluyor. Bunu partneriniz size göre mi belirliyor?
Bedük: Partnerim beni çözdü zaten. Günde 3 saat çalışıyoruz.
Haber Eylül: Biz sınavlar, okul, sosyal aktivite gibi şeyleri yetiştiremezken, en önemlisi siz bu kadar şeyi nasıl yetiştiriyorsunuz?
Bedük: Ya işte o. Şu an ben okulda olsam deli gibi spor yaparım mesela. Bana üniversitedeyken hiçbir şey yapmaya zaman yok gibi geliyordu. Şimdi düşünüyorum 4’te okuldan çıkıyorsun sabaha kadar işin yok gücün yok ne yapıyorsun? O zaman insana hiç zamanınız yok gibi geliyor. Size de öyle geliyordur şimdi. Ama zamanlama olarak o kadar boş ki şu anda hayatınız, elinizden gelenin fazlasını yapın.
Haber Eylül: Sadece dansla değil nükleer enerjiyle ilgili de bir sosyal sorumluluk çalışmanız olmuş. Onu bize biraz anlatır mısınız?
Bedük: Yine Green Peace’den geldiler ben de seve seve kabul ettim. Paralel şeyler düşünüyoruz. Bence doğru bir hareketti, yaptıkları kampanya da güzeldi, benim içinde bulunduğum yer de güzeldi.
Haber Eylül: Türkiye’de yayınlanmayan video olarak bahsediliyor bundan…
Bedük: O bir pazarlama stratejisi. Benim yeni videom çıkmış da sanki Türkiye’de yayınlanmamış gibi. Magazinde gördüm ben de. Bedük’e ne olmuş diye yazı geçtiler. Ben de “bana ne oldu, bana ne oldu” diye şaşırdım. Greenpeace videosuymuş bu, insanlar da gerçek sanmış. Hazır bu kadar çok insana ulaşırken, inandığın şeylere doğru noktalardan dokunmak iyi bir şey...
Haber Eylül: Peki hiç konserlerinizde unutamadığınız komik bir olay oldu mu?
Bedük: Olmaz mı; bir keresinde Ankara’da sahnenin içine girdim. Ankara’da bir kulüpte çıkıyordum. Sahneyi kutulardan yapmışlar. Çöktü sahne, ben içine girdim. Sahne yıkılıyor dedim. Tabi şarkı söylüyorum o sırada ve bir bacağım içeride kaldı. Bedük sahnesi yıkılıyor falan dedim, millet “vay sahne yıkılıyor” sandı. En sonunda birisi gelsin, sahne gerçekten yıkıldı dedim. Baya bir süre bacağım içinde durdum. Ankara’dayken özellikle amatörlük dönemlerimde böyle komik olaylar çok oluyordu.
Haber Eylül: Peki Automatic şarkısına çektiğiniz düğün klibi nasıl gelişti?
Bedük: Önce klibi tasarlamıştık. Böyle bir klip çekmek istiyorduk. Daha sonra ben bu şarkıyı yapınca klibinin o olması gerektiğini düşündük. Çok komikti. Düşünsene MTV’ de gözüküyor klip insanlar yanlış kanalı açtık galiba Düğün TV mi diye düşünüyorlar. Böyle şeyleri seviyorum. Sağ gösterip sol vurma… Milleti şaşırtmak iyidir yani…
Haber Eylül: Albüm çıkarmak isteyen arkadaşlar adına soruyorum: isteseler tek başlarına albüm çıkaramazlar mı?
Bedük: Bak işte ben çıkardım. Ama kredi çekerek çıkardım tabi… İlk üç klibi, albümü krediyle çıkardım. Ama insanlara bu gazı da vermek istemiyorum. Bu ekstrem bir durum. Şimdi ben de kaset çıkaracağım diyerek alacak 50 bin, 100 bin kredi batacak ondan sonra. Bu yüzden yaklaşık 10 sene falan benzer bir proje çıkabileceğini düşünmüyorum.
Haber Eylül: Peki Türkiye’de düet yapmak istediğiniz isimler var mı?
Bedük: İngilizce söyleyebilen çok insan yok zaten. Pamela, Işın Karaca, Teoman, Tarkan, Atiye, Hadise var mesela. Ama tabi tarz olarak uymadığımız için çok yapmam gibi geliyor.
Haber Eylül: Böyle bir teklif geldi mi size?
Bedük: Evet oldu. Mine, Ajlan ikilisi vardı eskiden. Oradaki Mine ile yaptım. Bundan 2–3 sene önce bir şarkısında destek oldum. “Madonna” diye bir şarkıydı. Kendini Madonna sanan bir şarkıcının hayatını anlattığı bir şarkıydı. Bu arada prodüksiyonunu üstlendiğim yeni bir grup “Federaller” i çıkarıyoruz.
Haber Eylül: O zaman biraz bu grupla ilgili bilgi verir misiniz?
Bedük: Benim şirket rayına oturdu artık, yeni birilerini çıkarma vakti geldi. Federaller grubun ismi dediğim gibi. 3 kişiler. Post-punk, electro-rock tarzı. Kısaca electronic in the rock. 2011 modern rock. Keyifli, eğlenceli çok iyi bir müzik. Nisan gibi düşünüyoruz albümü çıkarmayı. 10 şarkı. Şarkıların hepsi belli ve şimdi prodüksiyon aşamasında. Baya güzel bir şey çıkacak yani. Bu arada prodüksiyonu “Serhat Bedük” olarak yapıyorum.
Haber Eylül: Siz sahneye çıktıktan sonra Bedük oluyorsunuz yani...
Bedük: Evet. Şu an sizinle Bedük konuşamaz zaten. O adam başka bir adam yani… Sahnedeki adam da içimdeki adam ama normal hayatta onu ortaya çıkartamam. Saçma olur.
Haber Eylül: İleriyi gören bir insan olarak 10 yıl sonra kendiniz nerede görüyorsunuz?
Bedük: On yıl önce burada olacağımı söyleselerdi hadi lan derdin. Hiç böyle bir şey hayalimde yoktu. O yüzden on sene sonra ne olacağını bilemiyorum. Ama öyle Grammy planlarım da yok yani.
Haber Eylül: Kylie Minogue ile bir rekabetiniz olmuş sanırım?
Bedük: O biraz magazinsel bir başlık oldu ama baktığın zaman benim aynı bulunduğum çarkta Kylie Minogue’un yeni şarkısı yirmi bir numarayken benim ki on dördüncü sıradaydı. Bu yaklaşık dokuz hafta sürerken albüm Top40’tan düşmedi. Bu arada bu albümle birlikte bundan sonraki albüm de Columbia Records ile anlaşma yapılmış olarak çıkacak.
Haber Eylül: Peki Türkiye’de yabancıya benzetilmek sizin için avantaj mı, dezavantaj mı?
Bedük: Birincisi dezavantaj… Neden? Çünkü MTV’ de gördüğün yabancı şarkıyla çıkmış bir şarkıcıyı, organizatör gözüyle baktığında (bundan dört yıl öncesinden bahsediyorum) beni yabancı sanıyorlar iyi hoş ama organizatör MTV’ de gördüğü yabancı sandığı adamı buraya getirmeyi düşünmez ki, aklına bile getirmez. Çünkü ya pahalıdır der ya da gelmez der. O yüzden ilk başlarda zorluk çektik. Adam bilmiyor ki İstanbul’da oturuyorum, çağırırsan gelecek. Avantajı var mı bilmiyorum ama benim için yabancı sanılmak gurur duyulacak bir şey değil.
Haber Eylül: Tekrar bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyoruz.
Bedük: Ben teşekkür ederim…




Hazırlayanlar:  Seda ATICI ,Melike GÜR,


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder