HALE CANEROĞLU
Avrupa Yakası'nın Yaprak'ı: Hale Caneroğlu ile hayata dair hoş bir röportaj gerçekleştirdik Keyif ile okumanız dileğiyle...
Az önce okulumuzda çok keyifli bir söyleşi gerçekleştirdiniz. Biz de sorularımızı sormamak için kendimizi zor tuttukJ
Hale Caneroğlu: Çok iyi yapmışsınızJ
En başa dönmek gerekirse; Almanya’da doğdunuz, Almanya’da büyüdünüz. Peki, neden Türkiye’ye döndünüz?
Hale Caneroğlu: Annem, Alman hükümetine bağlı öğretmendi. Babam, bir fabrikada işçi olarak çalışıyordu ve çok mutsuzdu. Aslında orada C&A gibi çok büyük bir yer vardır. Orasının bütün iç dekorasyon sınavlarına girip, bütün içmimarları eleyip, orasının iç dekorasyonunu yapmak üzere işe alınacakken diploması olmadığı için işe alınamamış ve ondan sonra fabrikada çalışmış. Evimizin altında atölyede de el sanatları yapmış bir insandı. Babam da annem de orada çok mutsuzdu. İkisi de milliyetçi, ülkesini çok seven, çocuklarını Türk gelenek ve göreneklerine göre yetiştirmek isteyen kişilerdi. Ağabeyim on altı, on yedi yaşındaydı. Ben dokuz yaşındaydım. Ailemin isteği üzerine Samsun’a kesin dönüş yaptık.
Hale Caneroğlu: Siz neden Dokuz Eylül Üniversitesi’ni tercih ettiyseniz ondanJ Yani ülkemizin sisteminden kaynaklanıyor. Ben sadece iki tercih yapmıştım. ODTÜ işletme ve ODTÜ iktisat yazdım. O zamanlar onu istediğimi düşünüyordum. Şık giyinerek, topuklu ayakkabılar falan işe gitmek istiyordum. Yabancı dile de biliyorum. Bir tane daha öğrenirim zaten girişken kişiliğim var diye düşünüyordum. Ama öyle olmadı. Benim zamanında farklı bir sınav sistemi vardı. ODTÜ iktisat 521,7’ydi. Ben 521,3 aldım ve ODTÜ iktisadı yanlış yaptığım bir sorunun götürdüğü çeyrekle kaçırdım. Çok isabet olmuş. Ben ODTÜ iktisatta okusaydım bunalır, okulu bırakırdım. Derken açıkta kaldım ve Samsun’dayken bu olay oldu. “Hale açıkta kaldı, inanılır gibi değil.” demeye başladılar. Yazın Galatasaray Üniversitesi açıldı. Çok yüksek puanla açıkta kalanları ön kayıtla aldı ve ben oraya okul ikincisi olarak işletme fakültesine girdim. Hazırlığı okudum. Herkesin orada okuduğu Türkiye’de diğer üniversitelerde birinci sınıfa tekabül eden ama Fransa’da Bakalorya seviyesine tekabül eden ikinci seneyi de okudum. Ondan sonra birinci sınıfta, işletmenin ikinci ayında işletme istemediğime karar verdim. Hemen anladım, yanlış bölümdeyim ben dedim ve aralık ayında hocaya gittim ne yapabilirim diye. Şimdi bir şey yapamayız dedi. Bu seneyi geç sonra seni iletişim bölümüne geçiririz dedi. Çok yüksek bir ortalama da istemiyoruz dedi. Ben de öteki sene iletişime geçtim.
Hale Caneroğlu: Okulumuzda şöyle bir sistem vardı. İlk yıl girenler TM puanıyla girdiğimiz için isteyenler bölümler arası dikey geçiş yapabiliyordu. İki yıl boyunca herkes kafasına göre bölümünü değiştirdi. İlk yıl bu hak yoktu. Ben de okulu bırakacağım, işletme okumak istemiyorum dedim. İşletme hocam vardı. O da fark etmiş bunu. Bir gün sınıfta ileride ne yapmak istiyorsanız yazın dedi. Herkes yazmış. Hoca : “Açtım okudum arkadaşlar, aranızda bir tek kişi var ne istediğini bilen ama o da yanlış bölümde” dedi. O da benmişim. O da konuştu yetkili hocayla ve ondan sonra da sinema televizyona geçtim. İşin mutfağını kamera arkasını öğrendim. Bir yandan da bir arkadaşım ki Ceyda Düvenci kendisi neyse; dedi ki “ya senin tipin de enerjin de çok uygun, gel reklamlarda falan oyna harçlığını çıkarırsın, seni bizim ajansa kayıt ettirelim.” dedi.
Ceyda Düvenci’yi nereden tanıyordunuz?
Hale Caneroğlu: Ağabeyimin arkadaşıydı. Söylediği şey çok mantıklı geldi ve gittim ben de. Bir baktım şakır şakır reklam çekiyorum derken “Sıcak Saatler” dizine girdim ve bütün oyunculuk aşkım ortaya çıktı. Kameranın önüydü arkasıydı her şeyi öğrenmiş oldum. Bu benim kameranın önü mü arkası mı karşılaştırmama yardımcı oldu. Yani kamera önündeyken bir gram aklım kalmıyordu. Arkasındayken de oyuncuları kıskanıyordum ve oyuncu olmak istediğime karar verdim. Ama üniversite dördüncü sınıfa gelmiştim. Altı yıllık bir okuldu son sınıfta bırakamazdım. Çok büyük aptallık olurdu ve anneme inme inerdiJ Yani Galatasaray üniversitesi gibi bir okulu son bir yıl için bırakmadım.
İçeride Türkiye’de yaş sınırından dolayı konservatuara gidemediğinizi söylediniz. Peki, neden Amerika’yı tercih ettiniz?
Hale Caneroğlu: Ben bir Frankofon üniversitesinde okumama rağmen ben Frankafon birisi değilim. Fransa’ya da gidebilirdim. Ama o kadar Fransızcayla ve Fransız kültürüyle çok haşır neşir olamadım ben. Çok sevmedim, bana çok hitap etmedi. Amerikan kültürü, İngilizce bana daha çok hitap etti. Hiçbir zaman Paris’e gidip, konservatuar okuma hayali kurmadım. Çocukluğumdan beri lisedeyken “Fame” i izler ağlardım. Ben neden New York’ta bir konservatuarda okumuyorum diye. O yüzden diyalog, spikerlik kursuna gidiyordum. Orada bir hocamla konuştum. Ne yapayım dedim. O da bana “İşe başlamadan, para kazanmadan git dedi. Hala öğrenci ruhundasın, sürünmeye alışkınsın, ruhla git. Bir kere para kazanırsan gidemezsin” dedi. Tamam dedim ben de. Soluğu dadı olarak Amerika’da aldım. Hatta dadılık olarak New York çıktıJ
Hale Caneroğlu: Şöyle söyleyeyim; Galatasaray bitti. Ardından bir sürü iş teklifi aldım. Hepsini arkadaşlarıma yönlendirdim. Ben kapı kapı pazarlamacılık yaptım. Çünkü çok çabuk para kazanabileceğim ve anında bırakabileceğim bir işe ihtiyacım vardı. Bu arada da Amerika’ya dadılık için başvurumu yaptım. İki ay içinde cevap gelecek dediler. Amerika’da gidebileceğim yüz on yedi nokta vardı. Her yer olabilirdi. Yani New York olma ihtimali yüz on yedi de birdi. Ben de bu sürede hızlı para kazanmak için aklınıza gelen her işi yapıyordum. Şunu söyleyeyim; pazarlamacılık hiç keyifli değildi ama çok para kazandımJ Sonra çok tatsız ama 17 Ağustos depremi oldu. Depremde sekiz gün boyunca Roytarz’da çalıştım. Sabah beşte gidiyordum ve gece on ikide dönüyordum. Bütün yabancı kanalların yönetmenlerine ve muhabirlerine çeviri ve kurguya gidiyordum. Almanca, İngilizce, Türkçe, Fransızca felaket kullandılar beni orada ama çok para kazandım. Dadılık için belli bir para yatırmamız gerekiyordu onu kazandım. Derken bir gün bir telefon geldi. Hiç unutmuyorum. Annem, ağabeyim ben oturuyoruz. Babamızı kaybetmişiz, yaralı bir aileyiz. O sürede çok yakın bir arkadaşım Amerika’da yaz okulundaydı. Hatta İzmirlidir. Telefon çaldı “Hello” ile başlayan ve devamını hiç anlamadığım cümle kurdu. Ben Türkçe aksanıyla “What” dedimJ Telefonun daha çok çektiği bir yere gittim. Adam da bana “I am calling from New York” dedi. Devamında yine hiç bir şey anlamadım. Zannediyorum ki arkadaşım İrem yurtta santral memuru ile beni arıyor. O kadar umutsuzum inşallah New York’a yakın bir yer çıkar da tatillerde gidebilirim diyordum. Ben sizi duyamıyorum, bağlantı kötü ev numarasından arayın dedim. Sonra ev telefonu çaldı. Ben İrem arıyor diye bekliyorum. Birden “Hello this is Daniel Parker, calling from New York for aupair” dedi ve ben dondum kaldım ve ‘’Allahhh New York’a gidiyorum’’ diye bağırdımJ Düşünsenize tam iki ay içinde ilk telefonum New Yorklu bir aileden geldi. İlk gün hemen onlara gitmiş dosyam. Hala görüşüyorum onlarda. Muhteşem bir aileydi, çok şanslıydım bu konuda. Birisi yedi diğeri on yaşında iki çocukları vardı. Bebekle de uğraşmadım yani… Telefonda onlara mutfaklarını istediğim gibi kullanıp kullanamayacağımı sormuştum. Ben yemek yapmayı, pasta yapmayı çok severim de kızınızla pasta yapabilir miyim diye sordum. Ben böyle diyince, adam dans etmeye başlamış yaşasın yemek yapan dadı geliyor diye. Zaten gittiğimde bana “Sen tanrının gönderdiği bir meleksin” dediler. Evin büyük kızı gibiydim. Eve geç gelip, ışığı kapama kuralım vardı. Bir gün geç geldiğimde ışığı kapatmayı unutmuşum. Odaya bir girdim baba” geldin mi?” dedi. Geldim dedim. “Neden ışığı kapamıyorsun? Ben onunla kontrol ediyorum senin eve gelip gelmediğini” dediJ Konservatuar okurken maddi olarak zorlandığım dönemlerde bana para verdiler. İki yıl önce gezmeye gittiğimde bana altı yüz dolar vermiştiniz, borcum var diyorum. Hatırlamıyorum dedi. Sonra ben de onlara Türkiye’de çok pahalı, güzel restaurantlara götürme sözü verdim.
Çok büyük bir şans olmuş. Orada eğitim aldıktan sonra neden Türkiye’ye dönmek istediniz?
Hale Caneroğlu: Ben orada kalıp, müzikal camiasında yer edinmek istiyordum. Müzikal hocamın okulda asistanı olacaktım. Müzikal hocam; çok büyük stüdyoları olan, çok bilinen bir adamdı. Hem okuldan maaş alacaktım hem de onun özel asistanı olup para kazanacaktım. Beni yetiştirecekti ve sponsorum olup orada kalacaktım. O sırada Türkiye’den dizi teklifi geldi. Sit-com’um başkarakteri teklifi geldi. Yabancı bir sitcom’un Türk versiyonu olacaktı. Oradaki mezuniyet törenime bile kalamadım ki diplomamızı bizden mezun bir Broadway yıldızı verecekti. Hocalarım bu senin için yazılmış bir rol git dediler. Sonra da geri gel dediler. Çok yorulmuştum orada, çok parasız kalmıştım. Yani şunu hatırlıyorum; sabah iki saat baleye giriyorsun, çıkıp duşa giriyorsun, ardından iki saat eskrim ve bir saat mola ardından da oyunculuk dersleri… Şimdi dört saat fiziksel aktivite yapıyorsun ve çok acıkıyorsun. Benim param da sadece minik çöreklere yetiyordu. Günlük bir dolar harcayabiliyordum. Ölüyorum açlıktan ve öğrenci odasında kim sandviçini bitiremese de bana verse diye bekliyorum. Evden de yemek getirememiştim. Çok zordu benim için. Türk olan ev arkadaşım geri dönecekti. Alman ev arkadaşım vardı o da geri dönecekti ve çok yalnız hissettim ve New York’ta savaşmaya takatim kalmadı. Türkiye’ye dönüp ailemi, bütün arkadaşlarımı görünce orada ne kadar yalnız olduğumu fark ettim ve geri dönemedim.
Dizi teklifinin sonucu ne oldu?
Hale Caneroğlu: Olmadı. Ünlü biri oldu. O da prodüksiyon açısından doğru bir karardı.
Çabalama konusunda her şeyi yapmışsınız. Bir yerde duvar boyadığınızı okumuştum. Bunu biraz açıklar mısınız?
Hale Caneroğlu: Evet, duvar boyama konusu basında çıkmıştı. Amerika’da öyleydi. Mesela dans hocası gelirdi “ arkadaşlar stüdyoyu temizlemek için birini arıyorum. Stüdyoyu temizleyin benden bir ders bedava alın.” Böyle bir düzen vardı. Bir gün şan hocamız geldi “arkadaşlar stüdyomun duvarlarının boyanması gerekiyor. Stüdyomu üç gün boyayana iki tane özel ders bedava” dedi. Ben de boyadımJ Hatta hatırlıyorum çok da eğlendim.
Hale Caneroğlu: Hayır. Burada da orada da artık oyuncuların hepsi çok eğitimli… Eğitimli olmayanlar da koçlarla özel eğitim alıyorlar. Amerika’da oyuncuların birçoğu estetikli… “It doesn’t matter who you are, it is matter who you know” bize bunu öğrettiler. Yani “kim olduğun önemli değil, kimi tanıdığın önemli”. Bu Amerika’da çok önemli bir cümledir. Bana da orda “Türkiye’de star ol, sonra geri gel. Burada seni patlatırız” dediler. Yani buradaki sistemle hiçbir farkı yok. Burada şu sorun var; sendikamız yok.
Biraz da müzikle ilgili konuşmak gerekirse, bundan sonraki klip hangi parçaya gelecek? Kimlerle çalışacaksınız?
Hale Caneroğlu: Kimlerle çalışacağım daha belli değil. Birçok kişiyle konuşuyoruz. Ama “Neye yara” için Ozan Yılmaz’a bir remiks yaptırdık, çok güzel oldu. “Neye yarar” ın artık üç versiyonu var.
Hale Caneroğlu: Çok büyük bir artıydı. Kendi stüdyomuz vardı. Saat başı stüdyoya para ödememek bize kendi istediğimiz gibi rahat rahat çalışmamızı sağladı. Artı ağabeyim oldu için daha korunaklı çalıştım. En mükemmeli olsun istedi. Ben hiçbir hecesinden utanmıyorum. Çok mutluyum ve çok içime sindi.
Haber Eylül: Bu albümünüzde yedi şarkı vardı. Bundan sonraki albüm için ne düşünüyorsunuz?
Hale Caneroğlu: Ona daha karar vermedik. Ama bu albüme koymadığım üç şarkı şimdiden hazır. İki üç şarkı daha yaptığımda diğer albüm hazırdırJ
Hale Caneroğlu: Hayır. Türkiye’deyim ve Türkçe albüm yapacağım.
Albümünüzde sözler fazla duygusal ama ritim hareketli.
Hale Caneroğlu: Aynen öyleJ
Hale Caneroğlu: Niye olmasın? Ağabeyimle yapmayı çok isterim. Ama şimdi aklıma geldi. Cezayla düet yapmayı çok isterim. Ben yumuşak yumuşak söylerken o da sert girecek ve rap yapacak, çok güzel olurdu.
Birkaç sosyal sorumluluk projeniz olmuş. “Kadına şiddete son” için su altında poz vermişsiniz. Başka projeleriniz var mı?
Hale Caneroğlu: Sürekli teklif geliyor. Ben de destek olmaktan çok mutluyum. Aktif olarak da çalışmak istiyorum. Mesela bedava konser vereyim istiyorum.
Keyifli sohbet için çok teşekkür ederiz
Hale Caneroğlu: Ben çok teşekkür ederim…
Hazırlayanlar: Seda ATICI ,Melike GÜR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder